UniversitePlus

Yaklaşık 2 ay önce Gtalk muhabbetlerimizin birinde arkadaşıma (Özcan) harcamalarımı bir türlü yönetemiyorum dediğimde; “Coursera‘dan ‘Introduction to Finance’ dersi al o zaman” diye benimle dalga geçtiğinde, online eğitim konusunda yeni bir kapı açılmıştı benim için..Girip siteyi incelediğimde bayılmıştım bu fikre…Birçoğunu hayatta gidip görme şansın olmayan efsanevi üniversitelerin öğretim üyelerinden ders alma fikri inanılmaz gelmişti ve hemen kaydımı yaptırmıştım birçok derse..Sonrasında Türkiye’de de benzer konseptin UniversitePlus‘da yapıldığını öğrenince çok mutlu oldum. Şimdi 3 tane derse kayıtlıyım. İşin en güzel tarafı da kişisel tatmin’in ötesinde ders sonunda -eğer ders başarı ile tamamlanırsa- bir sertifika’ya sahip olacak olmam 🙂

***

UniversitePlus’da aldığım derslerden biri Ayşe Hoca‘dan Sosyal Medya Stratejileri . Ders genel olarak işletmelerin sosyal medya’daki var olma şekillerini nasıl yönetebilecekleri, müşteri ilişkileri, marka yönetimi gibi birçok kilit nokta üzerinde duruyor. 3. hafta dersleri de yayında şu an.Ben azimle dinlemeye devam ediyorum. Ders benim sosyal medyaya bireysel düzeyin ötesinde, kurumsal bakış açısıyla  da bakmamı sağladığını söylemem gerek. Şu ana kadar yeni birçok mecra ve bu mecraların şirketler açısından nasıl kullanılabileceği hakkında fikrim oldu. Çok da güzel oldu. Şimdi twitter’dan şikayetimi ilettiğim firmalar bana 2 saat içinde dönmezlerse vay hallerine 😀

***

2011’de ilk yazımı yazarken bu blog’da konu sınırlamasına gitmeyeceğimi belirtmiştim. Bu yazı ile de akademik bir açılım getirmiş oldum blog’uma 🙂 Bundan sonraki yazımda da 2. hafta’da Ayşe hoca’nın verdiği ödevi yazmayı planlıyorum. Takipte kalın 🙂

G.E

Cheers Darlin’

Facebook’ta paylaşmak kesmedi…Yazmam lazım…Bu ruh halini neye borçluyum bilmiyorum. “Havadandır havadan”..Mevsimsel depresyon diye birşey varmış…İyi de insan en sevdiği mevsime doğru giderken neden depresif olsun ki? Ruhum yine bedenimin arkasından mı geliyor? Anlamadım. Yeni mevsime adapte olamayan ne? Beden mi ruh mu?

***

Şarkı “sinsice insanın hücrelerine işleyip, yavaş yavaş yaşama isteğini öldürüyor” arkadaş ne kadar içten söylemiş adam…Empati düşkünlüğü de başka..Benden iyi oyuncu olurdu herhalde..Hemen role giriyorum çünkü…Bazen reseptörlerimi kapatmam gerektiğinin de farkına varıyorum. Değişik..Ben olmak da zor arkadaş…

***

Şarkının ilk saniyesinde giren klarnete dikkat =>

Tips On Basic Photography

Bu da Malta’da yaptığım sunum (İngilizce) :

 

Tips on Basic Photography

 

Bilgi Toplumu ve Türkiye

Bu yazıyı 2008 Ağustos ayında yaz okulunda Ufuk Hoca‘dan aldığım bir ders için yazmışım. Şimdi eski dosyalar arasında bulunca paylaşmak istedim…

***

BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA TÜRKİYE

Herkesin çok şanslı doğmadığı, her an her şeyin değiştiği, her gün başka bir köşesinde bombaların patladığı bir toplumda yaşıyoruz. Derste de sürekli bahsedildiği gibi dünyada buzul çağı yaşanıyorken biz henüz o çağı yaşamıyoruz demek yanlış. Çok açık ki dünyada bilgi çağı yaşanmakta. Değişimin her an ve hızla yaşandığı bir dünyadayız artık. Fakat ülkemiz yine kendine has bir evrim geçirmekte.

Her ne kadar büyük buluşların çaresizlik anlarında yapıldığını savunsam da hala karnını doyurmakta zorluk çeken birçok insanın olduğu, işvereni tarafından kum torbası yerine kullanılan ve ekmek parasını kazanmak için bunu yapmak zorunda olan insanların yaşadığı bir toplumdan söz ediyoruz. Evet, bilgi çağı sadece bilgisayarla olacak birşey değil ama internet ve bilgisayar global bir özgürlük tanıyor size. Open Source gibi bir kavramla paylaşımın arttığı gelişmeye ve geliştirilmeye açık birçok teknolojik bir durum söz konusu. Ama karnını doyuramayan çoğunluğun böyle gelişmeleri nasıl yakalayabileceğini de bilmiyorum. Bunun yanı sıra elinde imkânları bulunan kısmın da ciddi anlamda suya sabuna dokunmak istemeyen, olduğu yerde rahat bırakılmayı tercih eden, ileri derecede konformist bir yapısı olduğunu düşünüyorum. Yerinde duramayan, yenilik arayan, araştıran ve yapan kimseler de hepimizin bildiği gibi devletten herhangi bir teşvik göremeyip hayatını yurt dışında idame ettirmeyi seçiyor. Bunun sonucunda da bize nerdeyse sürünerek ilerleme kaydetmeye çalıştığımız bir çağın içinde olduğumuzu kabul etmek düşüyor.

Sonuç olarak, bilgi toplumu ve Türkiye konusunda çok karamsar olduğumu biliyorum. İnşallah bizler o sınırı zorlayanlardan, koltuklarımızdan kalkıp bir adım atmayı başaranlardan oluruz.

***

Heineken Vs. Anadolu Efes

Sabah 9:00 itibariyle yüzleri güldüren Anadolu Efes reklamı hem twitter, hem de facebook’ta defalarca paylaşıldı ve son hızla paylaşılmaya devam ediyor. Ben de kendimi tutamadım üzerine yazmadan/konuşmadan edemeyeceğim 😀

Fikir çok başarılı, basketbolcularımızın samimi tepkileri, şaşkınlıkları derken herşey güzel de fikir maalesef orjinal değil…İzler izlemez Heineken’ın yıllar önce yaptığı İtalya Case Study’i hatırlıyor insan..

Bu Anadolu Efes’in dün itibariyle youtube’a yüklenen videosu:

Bu da Heineken’in 2010’da youtube’a yüklenen videosu:

Herşeye rağmen çok keyifli bir çalışma olduğunu kabul etmek lazım 🙂

Gizli kamera çekiminde tüm basketbolcular neden dönüp dönüp Kerem Tunçeri’ye bakıyor hatırlamak için de eski reklamı izleyebilirsiniz:

The Piano Guys

Kardeşimin en sevdiğim özelliklerinden biri de ilginç paylaşımlar yapan biri olması..Çoğu zaman whatsapp’dan (teknolojiyi seviyorum!) bir film ya da şarkı ismi gönderir. Zevkine çok güvendiğim (tek hayal kırıklığım Mr.Nobody sanırım) için hiç beklemeden harekete geçerim ben de..The Piano Guys’ın coverladığı Coldplay’in muhteşem şarkısı Paradise/Peponi’si de bu tavsiyelerden biriydi.

The Piano Guys dinlemenin güzel yanı okuma yaparken ya da çalışırken de dikkati çok dağıtmadan dinlenebilecek bir müzik icra etmeleri sanırım…

Grubun Youtube kanalı için buraya; websitesi için buraya tıklayabilirsiniz…

Dinleyin, dinletin 🙂

shine bright like a diamond!

Hayat güzeldir konulu bir ileti girmek farz oldu 🙂 2011’in sonu 2012 ile birleşerek bana tonla ders öğretti. Ama bunlardan en önemlisi umudumu “asla ve asla kaybetmemek” oldu sanırım. Uzun ve sancılı bir sürecin ardından yüksek lisans tezimi bitirdim. Güzelliklerin hepsi kısacık Şubat ayını beklemiş sanki.

Şimdi ise yapılacak, görülecek, okunacak, izlenecek çok şey var!

2012 in review

The WordPress.com stats helper monkeys prepared a 2012 annual report for this blog.

Here’s an excerpt:

600 people reached the top of Mt. Everest in 2012. This blog got about 2,000 views in 2012. If every person who reached the top of Mt. Everest viewed this blog, it would have taken 3 years to get that many views.

Click here to see the complete report.

Fırat: canım latte istemeseymiş o zaman…

 

 

Bu karikatürü Starbucks Eskişehir şubesinde sırada beklerken görüp kopmuştum..Tabi tez yazan bir insan olarak ilk merak ettiğim şey acaba Uğur Gürsoy’dan izin aldılar mı, oldu 😀 Bu hafta sonu da aynı karikatürü Afium’daki Starbucks’ta görünce herhalde almışlardır diye ikna oldum…Neden Starbucks diyenler için geliyor : “Canım latte istemeseymiş o zaman” 😀

Psikoloji Bozan Filmler Kuşağı

“Turtles Can Fly”…Günlerdir aklımdan çıkmıyor…Fragman, fondaki müzik ve seslendirme ile sanki mutluluk temalı bir film olacakmışçasına sempatik anlatsa da günlerce aklınızdan çıkmayacak kadar depresif bir film.. İşin kötü tarafı savaşı anlatıyor yani hayatın gerçek bir yüzü…

Previous Older Entries